YAZARLAR
Gağand ve Biz
GAĞAND VE BİZ
Her gün biraz daha uzaklaşıyoruz birbirimizden. O iyi adamlar, bizden önceki nesiller gün be gün kayboluyor. Hemmide bize anlat(a)madıkları, öğret(e)medikleri sadece uygulamaya çalıştıkları kültürel mirasları zihinlerinde saklayarak dönmemek üzere gidiyorlar. Soğuk demir atlara binenler geride bıraktıkları öğretilerin gelecek nesillere taşınmasında kaygılılar. Çağın nesilleri teknolojik farklı kültleri benimserken zaten çok az bildiği geçmişini ne çabukta unutmaya hevesli. İnancın boyunduruğu altında bildik öğretileri de unutarak ateist gömleğini giymeye pek de hevesli. Ötekileştirilince de beygir tepmiş gibi gerisin geri cebinde kalan ufak kırıntıları kanıt olarak sunmaya yeltenir. Hiç bir zaman geç kalınmış sayılmaz aslında. Oysa cesaretle çıkılan yolda doğrudan sapmadan, öğretileri es geçmeden bir orman gibi kardeşçe ve binlerce hür nefer yetiştirebiliriz. Ey divane yası matem, üç aylar, Hızır nedir? Cem gağand, niye yapılır. Özde ‘eline diline beline sahip olmak nasıldır? Şerri def, hayra niyazı Lokma niçin dağıtılır biliyor musun? Şimdi bana ‘elin adamı aya çıkıyor sen hala nerelerdesin?’ diyeceksen de durma söyle. Hayatını bu işe adamış üç beş cesurla bu iş yürümez. Top yekun savaşmalı üstüne üstüne giderek çağın vebası internet ve medya platformlarında kültürel değerleri yaymak gerekir. Yumruğunu balyoz yaparak vura vura sahiplenmelisin sana ait olana sarılmalısın. İşte sana, bana, ona ve bizlere fırsat.
Mezopotamya’da unutulmaya yüz tutmuş örf, adet, gelenek, göreneklerden biri olan gağand; geride bırakılan yılın son Aralık ayı son perşembe günüdür. Emekler harcanarak acı, tatlı, kazanç ve kayıplar unutulmak istenirken, bol bereketli bir seneyi karşılamak için hazırlıklar yapılır. Anadolu kırsalında uygulanan gelenekte O gün zengin, fakir, ağa, köylü, farklı inançlı, bedensel engelli vs sıfatlar ortadan kalkarken, herkes gücü yettiğince gağend hazırlığına hizmet için koşuşturur. Yaşlı bir gağan dedesi (Qâl) sırtında torbası yanında genç eşini (Fatıké)temsil eden biriyle hanelerden gönül rızası “Gağandé ma bımbarek bo /gağandımız kutlu olsun..” söylemiyle buğday, un, ceviz, pestil, kuru kaysı, badem, kuru üzüm vs toplar. Peşindeki çocuklarda eğlenerek oyunlar oynayarak eşlik ederler. Qâl geçen yılın temsili olup vedalaşmaya, genç eşi Fatıké ise yeni yılı karşılanmayı temsil eder.
Saygıda kusur edilmeksizin her hanede veya büyük bir evde toplanılır. Hane halkı ve misafirler telaş temaşa içinde hazırlık yapar. Üç gün hak yoluna (riyâ hék) oruç tutulup kutsal yerler ziyaret edildikten sonra en iri koçlar seçilip sürüsünden ayrılır. Ahaliden toplanan her nevi erzak gağand evine teslim edilir. Yıldönümünün (seré salé) sabahı evden temiz pak kıyafetlerle evlenerek ayrılan kız kardeşler hala, teyze (zeyi) çeşitli hediyelerle ziyaret edilerek ( barâ zeyi) unutulmayıp değer verildiği kanıtlanır. Harmanda pişirilecek yemekler için kazanlar kurulup altına kesilmiş kuru meşe, kavak, odunlarından ateş yakılır. Maharetli erkekler kasketlerini ters çevirip imam edasıyla seçili koçları dualarla kesip derilerini çerm denen tulum şekliyle bıçaksız yüzme gayretine girerler. Ki bu deriler daha sonra bolca tuzlanarak güneşte kurulmaya bırakılacaktı. İyice kuruyan deri temizlenip kullanıma uygun hale geldikten sonra ayran yayığı, su tuluğu, çökelek ve peynir saklamada kullanılır. Kara kazan başında bıyıkları terli yetme gençler yavuklusuna maharet ispatlayıp bulgur pilavı, etli kuru fasulye, çorba pişirirler. Bir kazanda toplanan buğdaylar kaynar suyla haşlanarak yumuşatılır. Daha sonra haşlanan buğday (hedik) bereket getirmesi amacıyla hane, ahır, su ve doğaya serpilir. Tuzlanıp yenmek için dağıtılan hedikler iplere dizilerek yıl boyunca tavanlarda asılı kalır.
Kutsal ziyaretgâh kaynağından alınan bir tas su sade veya tuz karıştırılıp bacadan haneye, dualar okunarak iç dış mekâna ve doğaya dualar eşliğinde serpilir. Bekar kızlar rengârenk fistanlarıyla ortalık yerde görücüye çıkmışçasına su taşıma, ev süpürme, davar sağma vs her işe koşuşturur. Alınları mor dövmeli yetişkin evli kadınlar başlarındaki siyah kalpağıyla (köm veya kom ) mutfakta caka atıp hamur yoğurarak bir adam boyu yufka ve mayalı sac ekmeği yapar. Kömür ateşinin altına koydukları yağ ile yoğrulmuş hamur tepsilerini kızartarak genelde özel davetler ve misafirlere ikram edilen parğaç (kete), keşkek, zılfet ile ince yufkadan yapılan sarımsaklı, yoğurt ve tereyağlı sırım yemekleri hazırlar. Erginlik çağı delikanlılar arkası kuşlu ayna, tarak, kızlar ise kenarı işlemeli mendille boy gösterirler. Gelecekteki eşin seçileceği tek eğlencede bahis tutarak yumurta tokuşturmak için sabrederler. Bilhassa buluğ çağı kız, erkekler köy yerinde ev ayırmaksızın ne kadar hindi, kaz, tavuk besleyen varsa hepsinden yumurtaları toplar. Tokuşturmak için yüzlerce yumurta kaynatılarak çeşitli renklere boyanır. Ayrıca yine el birliğiyle kuru üzüm, pestil, çir (elma, armut kurusu) ceviz ve petekli bal ile tatlı yapımı için kabak gağend evine taşınır. Yayıklarda ayranlar soğusun diye dağ kaynağı suyuna yatırılır. Akşam olup yerler dağ taş mühürlendiğinde davul zurna eşliğinde şenlikler başlar. Baş köşe yüksek makam sayıldığından sırt yastıklı oturmalık döşekler serilerek söz sahibi pir mürşit dede soyundan gelenlere ayrılmıştır. Bu mertebede oturanlar inancın saygısı gereği söz vermedikçe kimse konuşamaz. Ancak verilen izinle konuşup oturur. Ortaya misafirlerin ulaşılabileceği şekilde üzeri meyve, kuruyemiş dolu bakır bir sini konulur. Dışarıda yeni ay eşliğinde coşkuyla halay çekilip zılgıtlar arşa yükselirken umut ve dualarla bereketli bol kazançlı yeni yıl karşılanır. Harmana kurulmuş sofralarda ahbap, eş, dost tanıdık tanımadık kadın erkek bir arada beraber yemekler yenir. Arada yaşlılar (çirok) hikâye, sesi güzel (dengbejler) ozanlar saz eşliğinde türkü ve ağıtlarla halaylar çekerek geceye renk katarak geç saatlere kadar oturup kayıpları anar eskiyi yâd ederler. Küçük topluluklardan ibaret kırsal köylerde itikat önderi şahitliğinde akrabalık bağları evlilik, kirvelik ve musahiplik yoluyla örümcek ağı misali örülerek nesilleri daima çoğaltılarak genişletilir. Kuşaklar arası kuzenler had safhada olup, amca, teyze hala ve dayılar iç içe karışır.
Sok elini taşın altına, sahiplen ananeyi, göreneği bilindik ne varsa. Ve bende sana alkış tutayım, tutalım, tutulsun. Konuş(a)masan, da dillendir telli turnayı dök içini saçılsın inciler bilinsin hakikat. Unutma ki gelecekte unutup tenezzül etmediğin değerlerin gün gelecek başkaları tarafından allanıp pullanarak sana enjekte edilecek. Allah aşkına o vakit ne yapacaksın? ‘Ee ben bunu daha evvelden ninelerimden yarım yamalak biliyorum, sanırım bize ait…’ diyerek sahipleneceksen boşa çabalama. ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti sana ‘yazıklar’ bize ‘geçmiş’ onlara da ‘hayırlar’ ola. Cehaleti öfke, top, tüfek, gaz, mermiyle değil, iyilik eğitim öğreti ve bilgelikle savaşarak şah mat etmek gerekir. Hadi hep beraber bizi biz yapan değerlere sahip çıkalım.
Affola haddimi aştıysam. Affola sürç-i lisan ettiysem eğer…
______________İrfankarabuluT